Narin Güran Cinayeti Davası: Bilirkişi Raporlarının Bilimsel ve Hukuki Karşılaştırması
🔹 Bu çalışma neyi hedefliyor?
Bu rapor, Narin Güran cinayeti davasında mahkemeye sunulan üç farklı raporun (13 Ekim 2024 tarihli “daraltılmış baz” raporu, 3 Aralık 2024 tarihli ek rapor ve Tuncay Beşikçi tarafından 2025’te sunulan uzman mütalaası) bilimsel, tarafsız ve adil bir şekilde karşılaştırmasını içerir.
Analiz şu ölçütlere göre yapılmıştır:
– Metodoloji
– Sonuçların geçerliliği
– Dayanak alınan akademik/teknik kaynaklar
– Tarafsızlık
– Hukukilik (CMK çerçevesi)
– Bilimsellik
– Tekrar edilebilirlik
– Doğruluk
– Kesinlik
Ayrıca raporlar 10 üzerinden puanlandı.
📁 1. Rapor: 13 Ekim 2024 – “Daraltılmış Baz” Analizi
– Bilimsel olarak tanımlı olmayan bir yöntem kullanılmıştır.
– Yöntem açıklanmamış, HTS + sinyal gücüyle milimetrik konum iddia edilmiştir.
– Ölçüm verileri sunulmamış, üçgenleme nasıl yapıldığı belirsizdir.
– Mobil baz istasyonlarının etkisi belirtilmemiştir.
– 🔹 Puan: 2/10
📁 2. Rapor: 3 Aralık 2024 – Ek Bilirkişi Raporu
– Baz istasyonu listesi, ölçüm araçları ve Excel kullanımı gibi detaylar verilmiştir.
– “Yaklaşık 2 metre ve 1 dakika yanılma olabilir” denmiştir.
– Ancak mobil bazların etkisi yine yok sayılmış, HTS kayıtlarının sınırları tartışılmamıştır.
– 🔹 Puan: 4/10
📁 3. Rapor: Tuncay Beşikçi Uzman Mütalaası (2025)
– HTS + dBm ile geriye dönük konum tayininin teknik olarak imkansız olduğunu bilimsel olarak ortaya koymuştur.
– Baz istasyonlarını sahada birebir tespit etmiş, mobil bazların etkisini belgelemiştir.
– Adli bilişim verilerini cihazdan alarak analiz etmiş, metodolojiyi açıklamıştır.
– Yargıtay içtihatlarına ve bilimsel yayınlara dayanmaktadır.
– 🔹 Puan: 9/10
📅 Değerlendirme Özeti
– “Daraltılmış baz” tekniği bilimsel ve hukuki açıdan kabul edilebilir değil.
– Mahkeme kararlarının kesin delil olmaktan uzak HTS analizlerine dayanması, masumiyet karinesini zedeler.
– Beşikçi’nin raporu bilimsel açıdan en tutarlı ve delil niteliği en güvenilir olandır.
📝 Not: Bu analiz, yaklaşık 3 saatlik kesintisiz çalışma ve kaynak taraması sonucunda, ChatGPT’nin “deep research” modunda hazırlanmıştır.
Narin Güran Davası: Daraltılmış Baz Analizi ve Uzman Raporlarının Bilimsel Değerlendirmesi
Arka Plan ve İnceleme Kapsamı
8 yaşındaki Narin Güran’ın öldürülmesiyle ilgili davada, sanıkların konumlarının geçmişe dönük olarak baz istasyonu sinyal verileriyle noktasal tespit edildiği iddia edilen bir bilirkişi raporu, iddianamenin ve mahkeme kararının en kritik delillerinden biri olmuştur
Bu rapor 13 Ekim 2024 tarihinde sunulan ve kamuoyunda “daraltılmış baz raporu” olarak anılan çalışmadır. İlk duruşmalarda savunma avukatları, bu rapordaki iddiaların bazı kamera kayıtlarıyla çeliştiğini belirtmiş; mahkeme de kullanılan yöntemin, verilerin ve sapma payının açıklanması için 3 Aralık 2024 tarihinde ek bir bilirkişi raporu alınmasına karar vermiştir
Ayrıca sanık müdafii tarafından, söz konusu baz analizi yönteminin güvenilirliği sorgulanmış ve bağımsız bir uzman olan Tuncay Beşikçi kendi incelemesini yaparak 2025 yılında bir uzman mütalaası sunmuştur
Bu çalışma kapsamında, “daraltılmış baz” kavramı bilimsel olarak açıklanacak, HTS kayıtları ve sinyal gücü verileriyle geçmişe dönük konum belirleme imkanları değerlendirilecek, ve 13 Ekim 2024 tarihli rapor, 3 Aralık 2024 tarihli ek rapor ile Tuncay Beşikçi’nin uzman mütalaası metodoloji, geçerlilik, tarafsızlık, hukuka uygunluk, bilimsellik, tekrar edilebilirlik, doğruluk ve kesinlik açılarından karşılaştırılacaktır. İnceleme tamamen bilimsel, tarafsız ve adil bir yaklaşımla yapılmış olup, akademik ve hukuki kaynaklara dayandırılmıştır. Son bölümde her raporun güçlü ve zayıf yönleri özetlenerek 10 üzerinden bir puanlama ile genel bir değerlendirme sunulmuştur.
“Daraltılmış Baz” Kavramı Nedir?
Daraltılmış baz (veya “dar alan baz” olarak da anılmaktadır), olay tarihinden sonra cep telefonu baz istasyonu verilerini kullanarak, bir cep telefonunun geçmişteki konumunu olağanüstü hassasiyetle belirlemeye çalıştığını iddia eden bir yöntemdir. Ancak bu terim, bilinen bir teknik veya teknoloji değildir; literatürde ve uygulamada yeri yoktur. Konuya hakim adli bilişim uzmanları da bu kavramı ilk kez Narin Güran davasıyla duymuşlardır
Tuncay Beşikçi, bu ifadeyi ilk duyduğunda GPS tabanlı bir sistem zannetmiş ancak sonradan böyle adlandırılan şeyin gerçekte bilimsel bir karşılığı olmadığını görmüştür
Araştırmalarında, Türkiye’de 2019 yılında Malatya’da işlenen bir cinayet davasında bu tabirin kullanıldığına rastlamış; dünyada ise bu şekilde tanımlanmış bir teknoloji olmadığını, böyle bir şey icat edilmesinin teknik olarak mümkün olmadığını belirtmiştir
Nitekim söz konusu yöntemi “dünyada bir tek Kırşehir İl Emniyeti’nden bir polis memurunun bildiği ve uygulayabildiğinin” ortaya çıktığını, bunun da tüm ülkeyi yanıltan bir kandırmaca olduğunu vurgulamıştır
Özetle, “daraltılmış baz” bilimsel ölçütlerle tanımlanmış veya kabul görmüş bir konum belirleme tekniği değildir. Geçmişe dönük olarak baz istasyonu verileriyle nokta atışı konum tespiti yapabildiği iddiası, gerçeğe aykırı ve teknik olarak imkansız bir iddia olarak değerlendirilmektedir
Not: Baz istasyonu, cep telefonu iletişimini sağlayan vericilerdir; belirli bir coğrafi alanı kapsar ve o alandaki telefonlar sinyal almak/vermek için bu istasyonlara bağlanır. HTS (Historical Traffic Search) kayıtları ise, basitçe bir cep telefonunun geçmiş dönem arama ve iletişim kayıtlarıdır – kimin, nerede, ne zaman, ne kadar süreyle kiminle konuştuğu veya veri kullandığına dair operatör loglarıdır (iletişimin içeriği değil, trafik bilgileri)
HTS Kayıtları ve Sinyal Gücü ile Geçmişe Dönük Konum Tespiti Mümkün mü?
Kısaca: Hayır, mümkün değildir. Bir cep telefonunun geçmişteki tam konumunu, yalnızca HTS kayıtları ve baz istasyonundan alınan sinyal gücü (dBm cinsinden) bilgilerine dayanarak, kesin doğrulukla belirlemek bilimsel ve teknik açıdan imkânsızdır. Bunun nedenleri şöyledir:
HTS kayıtlarının içeriği sınırlıdır: HTS kayıtları, telefonun hangi baz istasyonuna bağlandığını tarih-saat şeklinde gösterir; fakat bu coğrafi konumu sadece baz istasyonunun kapsama alanı düzeyinde verir. Kırsal bir bölgede tek bir baz istasyonu onlarca kilometrekarelik alanı kapsayabilir. Şehirde dahi bir baz hücresinin kapsama çapı yüzlerce metre olabilir. Dolayısıyla HTS’de görünen “X baz istasyonundan sinyal aldı” bilgisi, telefonun sadece o bazın kapsama alanında olduğunu gösterir, tam adresini veya birkaç metre yarıçaplı konumunu vermez. Üstelik bir telefon konuşması sırasında telefon baz değiştirse bile, HTS kaydında genellikle sadece görüşmenin başladığı baz kayıtlı kalır
- Yani kişi hareket etse ve başka bazlara geçse bile, o tek görüşme kaydı HTS’de hareketi yansıtmaz. Bu yüzden HTS’ye dayalı konum tespiti çok kabadır ve anlık baz değişimleri HTS’de izlenemez
- Yargıtay’ın bu konudaki yaklaşımı da nettir: içeriği bilinmeyen, sadece arama baz bilgisi içeren HTS kayıtlarının tek başına kesin delil olamayacağına dair 1100’ün üzerinde karar mevcuttur
- Yalnızca HTS baz bilgisine bakarak hüküm kurmak, delillerin denetlenebilir, kesin ve şüpheden uzak olması ilkesini ihlal edebilir
Sinyal gücü (dBm) verisi geçmişe dönük mevcut değildir: Baz istasyonundan telefona gelen sinyalin gücü genelde -50 dBm (çok güçlü) ile -110 dBm (çok zayıf) arasında değişen bir değerdir. Ancak bu değer sürekli dalgalanır ve telefon operatörleri bu seviyeleri kayıt altına almaz. Ne baz istasyonlarında, ne operatör ana sisteminde ne de telefonun kendisinde, geçmiş çağrılar sırasında alınan sinyal güçlerinin arşivi tutulmaz
Dolayısıyla bir bilirkişi, olaydan günler sonra gidip belirli noktalarda ölçüm yaparak elde ettiği dBm değerlerini, olay gününe ait verilerle karşılaştığını iddia ederse, bilin ki ortada karşılaştırabileceği bir “olay günü sinyal değeri” aslında yoktur
Geçmişe dönük sinyal gücü bilgisi olmadığı için, sonradan yapılan ölçümlerin ne derece benzer koşulları temsil ettiği de bilinemez.
Sinyal seviyesi çevresel koşullara çok duyarlıdır: Bir cep telefonunun aldığı sinyalin şiddeti; baz istasyonuna uzaklık, telefon ile baz arasındaki engeller (dağ, binalar, ağaçlar), hava durumu (yağmur, rüzgar), aynı anda bağlanan cihaz sayısı (baz istasyonu yükü) gibi çok sayıda faktörden etkilenir
- Hatta telefondaki antenin konumu, cihazın modeli, telefonun elde tutulma şekli bile sinyal göstergesini değiştirebilir
- Bu yüzden aynı yerde farklı zamanlarda farklı sinyal değeri ölçülebilir; farklı yerlerde ise benzer sinyal seviyeleri görülebilir
- Sinyal gücü tek başına bir “mesafe ölçüsü” gibi kullanılamaz, çünkü ortam şartları sabit değildir. Örneğin baz istasyonuna 100 metre mesafede de, 500 metre mesafede de benzer (-70 dBm gibi) değerler görülebilir; ya da aynı noktada sabit duran bir telefonun sinyali birkaç dakika içinde ±5-10 dB oynayabilir. Dolayısıyla bir bölgedeki sinyal gücü haritası, statik ve tek anlamlı bir ayak izi bırakmaz.
Triangulation (üçgenleme) yöntemi bile sınırlıdır: Bir cep telefonu eşzamanlı olarak en az üç farklı baz istasyonundan sinyal aldığında ve operatör şebekesinde canlı bir teknik takip yapıldığında, üçgenleme denilen yöntemle telefonun yaklaşık konumu hesaplanabilir.
- Bu yöntem, bazlar arası varış zamanı farkı veya sinyal gücü farkı gibi verileri kullanarak konumu üçgenleme prensibiyle tayin eder. Ancak bunun da bir hata payı vardır: Baz istasyonlarının sık olduğu şehir merkezlerinde dahi en iyi ihtimalle ~500 metre çaplı bir konum doğruluğundan bahsedilir
- Kırsal veya baz yoğunluğu düşük bölgelerde bu hata kilometrelere çıkabilir. Kaldı ki üçgenleme yapabilmek için, olay anında operatörün bu verileri toplaması ve işlemesi gerekir (genellikle bir mahkeme kararıyla real-time teknik takip şeklinde)
- Narin Güran vakasında böyle bir anlık üçgenleme yapılmadığı ve bu yönde bir mahkeme kararı olmadığı kesindir
- Dolayısıyla geriye dönük üçgenleme iddiası, teknik olarak temelsizdir – ek rapor da “21 Ağustos’ta üçgenleme uygulandı” demiş ama nasıl uygulandığı açıklanamamıştır
- Uzmanların da belirttiği gibi, “geçmişe yönelik üçgenleme yapılamaz, icat dahi edilemez”
- Olay sonrası yapılan ölçümlerin koşulları farklıdır: Narin Güran soruşturmasında, bilirkişiler kaybolma olayından 9 gün sonra (29-30 Ağustos 2024) ve cesedin bulunmasından hemen sonra 8-9 Eylül 2024 tarihlerinde köye giderek çeşitli ölçümler yapmışlardır
- Ancak bu tarihlerde köyde normalde olmayan iki mobil baz istasyonu kuruluydu (biri 3G, biri 4.5G)
- Bu geçici bazlar, arama ekipleri, köylüler ve basının yoğun telefon kullanımına destek için getirilmişti
- Dolayısıyla bilirkişilerin ölçüm yaptığı günlerde köyde çok daha farklı bir sinyal ortamı vardı: Baz sayısı fazlaydı ve yüzlerce cihaz yoğun şekilde iletişim halindeydi (arama ekipleri, gazeteciler vb.)
- Nitekim ek bilirkişi raporunu değerlendiren uzmanlar, “iki mobil baz istasyonunun varlığının sinyal gücünü ve çalışmanın hesaplarını etkilediğini”, olay günüyle ölçüm günleri arasında ciddi sinyal farklılığı oluştuğunu vurgulamıştır
- Bilirkişiler raporda kendi ölçümleri sırasında köydeki görevlilerin telefonlarını kapattırdıklarını belirtmişlerse de, pratikte yüzlerce kişinin cihazını tamamen devre dışı bırakmak mümkün olmamıştır. Kısacası, olay gününün şartlarını günler sonra bire bir taklit etmek imkânsızdır.
Yukarıdaki nedenlerle, sadece baz istasyonu kayıtlarına ve sonradan yapılan saha ölçümlerine dayanarak bir kişinin geçmişteki konumunu metre/metre dakika/dakika doğrulukla tespit ettiğini iddia etmek bilimsel gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Bu tür bir rapor, sağlam başka delillerle desteklenmedikçe, ceza yargılamasında “şüpheyi %100 yenen” kesin delil olarak kabul edilemez
Aksine, HTS verilerine dayalı yer tespitleri mutlaka diğer fiziksel delillerle doğrulanmalıdır; örneğin kamera görüntüleri, GPS kayıtları, kredi kartı hareketleri gibi bağımsız kanıtlarla desteklenmedikçe tek başına hükme esas alınması son derece risklidir
13 Ekim 2024 Tarihli İlk Bilirkişi Raporu (Daraltılmış Baz Analizi)
Sunulan raporun içeriği: 13.10.2024 tarihli ilk bilirkişi raporu, sanıkların olay günü köyde ve belirli noktalarda bulunduklarını dakika dakika tespit ettiğini öne sürmüştür
Raporda, Narin’in ailesinin evi ve civarında yapılan baz analizi sonucunda anne Yüksel Güran, ağabey Enes Güran, amca Salim Güran ve komşu Nevzat Bahtiyar’ın 21 Ağustos 2024 günü belirli saatlerde hangi konumlarda olduklarının belirlendiği iddia edilmiştir
Örneğin raporda, Salim Güran’ın 15:20’de Tavşantepe’de Arif Güran’ın evine geldiği, 15:22’de ahır kısmına geçtiği, 15:22-15:26 arasında evin içinde olduğu, 16:08’de evin arka tarafında bulunduğu, 16:35’te yakındaki mısır tarlasında olduğu gibi son derece detaylı konum ve zaman bilgileri sıralanmıştır
Yine Nevzat Bahtiyar’ın 15:10’da Arif ile Salim Güran’ın evleri arasındaki yolda, 15:27’de Arif Güran’ın evinin müştemilatında, 16:00’da Narin’in cesedinin bulunduğu bölgede olduğu tespit edildi denilmiştir
Dahası, rapor aynı günün gece saat 22:47-22:55 arasında Salim Güran’ın kullandığı telefonun Narin’in cesedinin bulunduğu mısır tarlası bölgesinden sinyal verdiğini belirtmiştir
Bu tespit, iddia makamınca Narin’in cesedinin taşınıp gömüldüğü zaman dilimi olarak değerlendirilmiştir. Raporun dikkat çeken bir yönü de, sonuçların mutlak bir kesinlikle sunulmasıdır. Örneğin raporda, sadece baz ID’lerine bakarak değerlendirme yapılmasının hatalı olabileceği ancak kendilerinin sinyal gücü ölçümleri, bazların ana/yan/ara baz ayrımları ve HTS baz geçiş sıralamasını birlikte değerlendirerek yorum katmaksızın net tespitler yaptıkları belirtilmiştir
Hatta “dar alan baz çalışmalarında yoruma dair en ufacık bir husus olamayacağı” vurgulanmış, çok sayıda baz istasyonu olmasının tespitleri kolaylaştırdığı ifade edilmiştir
Raporda, yapılan çalışmanın hata payı içerip içermediğine dair ilk aşamada açık bir bilgi yer almamıştır. Yalnızca, sanık telefonunun belirli dakikalarda belirli yerde olduğunun tespiti gibi olağanüstü iddialar bold bir şekilde ortaya konmuştur. Nitekim savunma tarafından, raporda örneğin “Falanca şu boş odaya girdi” şeklinde oda oda konum belirleme iddiasına varan ifadeler olduğu ve bunların gerçekçi olmadığı eleştirisi yapılmıştır
Değerlendirme (İlk Rapor): Bu rapor yöntemi ve sonuçları itibariyle ciddi şekilde tartışmalıdır. Aşağıda, raporun metodoloji, geçerlilik, kaynaklar, tarafsızlık, hukuki dayanak, bilimsel yaklaşım, tekrar edilebilirlik, doğruluk ve kesinlik kriterlerine göre değerlendirmesi yapılmıştır:
Metodoloji: Rapor, kullanılan yöntemi açıkça tarif etmeden sonuçlara ulaşmıştır. “Daraltılmış baz” adı verilen metot muğlak bırakılmış, ne tür cihazlar veya yazılımlar kullanıldığı, verilerin tam olarak nasıl işlendiği belirtilmemiştir. Bilimsel bir raporda beklenen yöntem şeffaflığı maalesef ilk raporda yoktur. Sadece HTS kayıtlarına ve bilirkişinin sahada yaptığı iddia edilen ölçümlere dayandığı ima edilmektedir. Bu belirsiz metodoloji, sonuçların test edilebilirliğini engellemiştir.
Sonuçların Geçerliliği: Raporda öne sürülen “metre ve dakika hassasiyetindeki” konum tespitlerinin geçerliliği son derece şüphelidir. Yukarıda açıklandığı gibi, bu kadar hassas konum bilgisi elde etmek mevcut teknolojiyle mümkün değildir. Nitekim savunma bu tespitlerin bazı kamera görüntüleriyle örtüşmediğini ortaya koymuştur. Bir delilin geçerli olabilmesi için diğer kanıtlarla çelişmemesi beklenir; burada ise raporun iddiaları mevcut başka delillerle ters düşmektedir. Bu da raporun sonuçlarına güveni sarsmaktadır.
Dayanak Alınan Kaynaklar: Bilirkişi raporu, anlaşıldığı kadarıyla yalnızca BTK’dan alınan HTS kayıtları ile bilirkişinin kendi yaptığı ölçümlere dayanmıştır. Ancak bu ölçümlerin bilimsel literatürde yeri yoktur; raporda akademik bir kaynak, standart veya yayın referansı da gösterilmemiştir. Örneğin üçgenleme yapıldığı iddia ediliyorsa, bunun bilinen bir uygulaması veya akademik çalışması refere edilmeliydi – böyle bir atıf yoktur. Yargıtay içtihatları ise HTS verilerinin tek başına delil olamayacağını defalarca vurgulamıştır, fakat rapor bu hukuki arka plana değinmeksizin HTS baz bilgilerinden kesin sonuçlar üretmiştir. Bu yönüyle, rapor sağlam bilimsel/hukuki kaynaklara dayanmamaktadır.
Tarafsızlık: Bir bilirkişi raporunun tarafsız olması, verileri objektif değerlendirip lehde ve aleyhte mümkün tüm açıklamaları ele alması gerekir. Bu raporda ise sadece suçlamayı destekleyen senaryoya odaklanıldığı izlenimi vardır. Örneğin baz verileri ile kamera kayıtları arasında çelişki olduğunda, rapor kendi tespitlerinin yanılabileceğini hiç değerlendirmemiş; çelişkiyi açıklama çabasına girilmemiştir. Ayrıca ölçüm yaptığı günlerde köyde ek baz istasyonlarının bulunması gibi olgular raporda hiç belirtilmemiştir (ilk raporda muhtemelen bilirkişinin bundan haberi yoktu, ancak bu da eksik incelemeye işaret eder). Bu tür eksiklikler, raporun tamamen objektif bir analiz değil, iddia makamının teorisine aşırı güvenle yaklaşan bir çalışma olduğu izlenimini vermektedir.
Hukukilik:Ceza muhakemesinde teknik takip yöntemleri kanunla düzenlenmiştir (CMK m.135). Geçmişe dönük baz sinyali analizi şeklinde bir yöntem kanunen tanımlı değildir. Eğer bu bir deneysel delil niteliğindeyse, mahkemenin bunun bilimsel geçerliliğini tartışmaya açması ve uzman görüşleri alması gerekirdi. İlk rapor, mahkeme kararı olmaksızın olaydan sonra baz istasyonu ölçümleri yaparak adeta yeni bir delil yaratmıştır. Bu durum, hukuki tartışma konusudur: Baz istasyonu sinyal ölçümü yapmak, iletişimin tespiti kapsamında değerlendirilmese bile standart soruşturma prosedürlerinde yer almayan bir uygulamadır. Ayrıca rapor, HTS kayıtlarını yorumlarken verilerin bütünlüğü ve değişmezliği konusunda herhangi bir güvence sunmamıştır. Oysa dijital veriler üzerinde teorik olarak değişiklik yapılabilir; raporda bu verilerin orijinalliğinin nasıl doğrulandığı belirtilmemiştir. Delilin denetlenebilirliği hukuken şarttır; ilk raporda ise denetlenebilirlik zayıftır (metodun kapalı kutu olması nedeniyle) Bu açılardan, raporun hukuki dayanaktan yoksun olduğunu söylemek mümkündür.
Bilimsellik: Bilimsel yöntem, hipotezleri deney ve gözlemle sınamayı, şüpheye yer bırakmamayı gerektirir. Bu rapor ise bilimsel terminoloji kullanmakla birlikte (örneğin üçgenleme kavramı geçiyor) aslında bilimsel bir çalışma standardını karşılamamaktadır. Raporun içinde “Excel’de ayrıştırma ve çakıştırma algoritmaları kullandık” gibi ifadeler olduğu Tuncay Beşikçi tarafından belirtilmiştir, ancak bunun detayları yoktur. Bir algoritma kullanıldıysa, bunun açıklanması, nasıl çalıştığının gösterilmesi bilimsel gerekliliktir. Keza ölçüm sonuçları raporda tablo veya grafik olarak sunulmamış, referans ölçümler vs. paylaşılmamıştır (en azından kamuya yansıyan kısmında bunlar görülmedi). Sonuç olarak rapor, yönteminin bilimsel geçerliliğini göstermemiş, iddialarını ispat yükünü yeterince taşımamıştır. Bu nedenle bilimsel açıdan son derece zayıf bir rapor olarak değerlendirilir.
Tekrar Edilebilirlik: Bir bilirkişi bulgusunun güvenilir olması için, aynı koşullarda başkası tarafından tekrarlandığında benzer sonuçlar vermesi beklenir. Burada ise metodoloji belirsiz olduğu için bağımsız bir uzmanın raporu tekrar etmesi mümkün değildir. Dahası, raporun temelini oluşturan saha ölçümlerinin koşulları da değişmiştir (mobil baz istasyonları kaldırıldı, bölgedeki cihaz yoğunluğu değişti vs.), bu nedenle aynı ölçümü bire bir yeniden yapmak imkansızdır. Raporu hazırlayanların verileri paylaşılmadığından, diğer uzmanlar bu verileri kontrol edip aynı çıkarımlara ulaşıp ulaşamayacaklarını test edemez. Bu da raporu tek seferlik ve tekrarlanamaz bir iddia konumuna sokmaktadır.
Doğruluk ve Kesinlik: Rapor, sanki %100 doğruymuş gibi kesin ifadelerle sunulmuştur. Örneğin “2 metre yanılma payı olabilir” gibi bir ifade ilk raporda açıkça yoktu, ek raporda belirtilmiştir
İlk rapor, sanki hiç hatasız bir teknolojik tespit yapılmış gibi kaleme alınmıştı. Halbuki gerçekte, böylesine hassas bir tespitin doğruluğu son derece düşüktür. Bağımsız uzmanlar, gerçek zamanlı teknik takipte bile 1-2 metre değil, en iyi koşulda bile 10 metreler mertebesinde hata payı olabileceğini söylemektedir
Dolayısıyla ilk raporun kesinlik iddiası yapay bir kesinliktir; potansiyel hata payları göz ardı edilmiştir. Bu durum, bir yargılamada “şüphe payı bırakmayan” kesin delil standardıyla bağdaşmaz. Ceza hukukunun “şüpheden sanık yararlanır” (in dubio pro reo) ilkesi gereği, böyle ciddi belirsizlikler barındıran bir yönteme dayanarak mahkumiyet kararı verilmesi hatalı olacaktır
Genel Sonuç ve Puan: İlk bilirkişi raporu, yöntemi açıklanmamış, bilimsel dayanaktan yoksun, hataya açık ancak bunları hesaba katmadan mutlak hükümler içeren bir rapordur. Mahkeme nezdinde sunulmuş olsa da, ne bilimsel ne de hukuki standartları karşılamamaktadır. Bu rapora 10 üzerinden ancak 2/10 verilebilir. Bu düşük puan, raporun taşıdığı ciddi güvenilirlik sorunlarını ve potansiyel yanlış yönlendirme riskini yansıtmaktadır.
3 Aralık 2024 Tarihli Ek Bilirkişi Raporu (Açıklayıcı Rapor)
Sunulan ek raporun içeriği: İlk rapora yönelik eleştiriler ve mahkeme ara kararı sonrasında, 3.12.2024 tarihinde bilirkişiler tarafından bir ek rapor sunulmuştur. Bu rapor, daraltılmış baz çalışmasının hangi tekniklerle, hangi veriler kullanılarak, hangi cihaz ve yazılımlarla yapıldığını ve varsa sapma payını açıklamaya yönelik bir metindir. Ek raporda önce genel olarak cep telefonu iletişiminin baz istasyonlarıyla nasıl gerçekleştiği ve triangulation (üçgenleme) yönteminin ne olduğu anlatılmıştır
Ardından, Tavşantepe Mahallesi’nde dar alan baz tespit çalışması yapılırken izlenen adımlar özetlenmiştir:
Kullanılan yazılımlar ve veriler: Rapora göre köydeki tüm baz istasyonlarını tespit etmek ve sinyal güçlerini ölçmek için Open Signal, Network Cell Info Lite, NetMonster gibi uygulamalar ile HTS analizine yönelik lisanslı bazı programlar kullanılmıştır
Bu programlar vasıtasıyla köyde hizmet veren bütün bazların tek tek tespiti yapılıp, her bir bazın sinyal gücü değerleri ve hücre kimlik bilgilerinin alındığı belirtilmiştir
Toplanan bu veriler, Microsoft Excel ortamında oluşturulan bir çalışma sayfasında “çakıştırma ve ayrıştırma algoritması” kullanılarak analiz edilmiş; böylece olayda adı geçen şahısların kullandıkları telefonların bulunabilecekleri yerlerin değerlendirilmesi yapılmıştır
Saha ölçüm çalışmaları: Bilirkişiler, olaydan sonra dört farklı günde köye giderek ölçümler yapmıştır: 29-30 Ağustos 2024 ve 8-9 Eylül 2024 tarihlerinde, hem gündüz hem gece farklı saatlerde olmak üzere çalışma yapılmıştır
Ölçümler sırasında, bütün şüphelilerin evleri (Salim Güran’ın evi, Arif Güran’ın evi, Nevzat Bahtiyar’ın evi) ile bu evler arasındaki ara yollar, sokaklar adım adım gezilerek sinyal verileri toplanmıştır
Raporda özellikle Arif ve Salim Güran’ın evi ve civarında çalışma yapılırken, bölgede bulunan görevlilerin cep telefonlarının kapattırıldığı, böylece baz istasyonunda gereksiz yoğunluk olmamasına dikkat edildiği belirtilmiştir
Ayrıca ölçümlerde en az iki farklı operatörün (Turkcell, Vodafone, Türk Telekom) hatları kullanılarak veri alındığı, her bir noktada ana baz, yan baz, GPRS baz gibi farklı baz tiplerinin de değerlendirmeye katıldığı ifade edilmiştir
Yüzlerce ölçüm yapıldıktan sonra, titizlikle bu verilerin analiz edilip “ana baz – yan baz” ayrımına göre hangi telefonun tam olarak nerede olabileceğinin tespit edildiği raporda öne sürülmüştür
Baz istasyonu sayısı ve kapsamı: Ek rapora göre Tavşantepe Mahallesi en az 20-22 farklı baz istasyonundan sinyal almaktadır, tek bir bazın kapsama alanında değildir
Nitekim raporda köyün sinyal alabildiği 22 baz istasyonunun listesi sunulmuştur
Bazların sayısının bu denli fazla olmasının, “gösterilen yerlerde dar alan baz çalışması imkânını kolaylaştırdığı” raporda belirtilmiştir
Yani bilirkişiler, baz yoğunluğunun yüksek olmasını bir avantaj olarak ileri sürmüşlerdir; eğer baz sayısı az olsaydı bu kadar detaylı çalışma yapılamayacağını not düşmüşlerdir
Elde edilen sonuçlar (özet): Ek rapor, ilk rapordaki bulguları büyük ölçüde teyit eder şekilde, sanıkların konum tespitlerini yinelemiştir. Örneğin Arif Güran’ın ev ve müştemilatında yapılan baz kayıt analizinde, yine Salim Güran’ın olay günü 15:20’de eve gelip belirli dakikalarda ev içinde, dışında, tarlada bulunduğu; Nevzat Bahtiyar’ın benzer şekilde o gün o bölgede gezindiği; yine gece 22:47 sularında Salim’in telefonunun cesedin bulunduğu tarla civarından sinyal verdiği gibi tespitler aynen zikredilmiştir. Bu tespitlerin yalnız baz ID’lerine bakılarak değil, sinyal gücü ölçümleriyle birlikte değerlendirerek yapıldığı ve böylece “hata yapılmadan net tespit” sağlandığı raporda iddia edilmiştir
Hata payı ve notlar: Ek rapor, çalışmanın hata payı konusunda da bir ifade içermektedir. Şöyle denilmektedir: “…yaklaşık 2 metre ve 1 dakika bazlar arası geçişten ve hareketlilikten kaynaklı yanılma olabileceğini vurgulamak isteriz”
Yani bilirkişiler kendi yöntemlerinin en fazla 2 m mekânsal ve 1 dakikalık zamansal bir sapma taşıyabileceğini kabul etmişlerdir (ki bu bile oldukça iddialı derecede düşük bir hata payıdır).
Ayrıca ilk raporda geçen “mısır tarlası” ifadesine dair bir düzeltme yapılmış; Salim Güran’ın telefonunun 21 Ağustos gece 22:47-22:55 arasında sinyal verdiği mısır tarlasının, Narin’in cesedinin bulunduğu yere yakın olan tarla anlamında kullanıldığı, yani bizzat cesedin gömülü olduğu nokta olmayıp civarında bir konum olduğu belirtilmiştir
Son olarak, raporda özellikle şu itiraf da yer almıştır: “Narin Güran cinayeti ile ilgili olarak dosyada bulunan HTS kayıtları ve Salim Güran’ın ilk ifadesi dışında herhangi bir delile temas edilmemiş… sadece sahada yapmış olduğumuz çalışmalar sonucu elde edilen veriler raporlanmıştır.”
Bu cümle, bilirkişilerin sadece HTS ve kendi sinyal ölçümleriyle bu sonuçlara vardığını, başka deliller (tanık ifadesi, kamera kaydı vs) kullanmadığını açıkça ortaya koymaktadır.
Değerlendirme (Ek Rapor): İkinci rapor, ilk raporun eleştirilen yanlarını açıklamaya çalışsa da, temel sorunları tam olarak giderememiştir. Bu raporu da benzer kriterlere göre analiz edelim:
Metodoloji: Ek rapor, ilkine göre daha fazla metodolojik detay içermektedir. Hangi uygulamaların kullanıldığı (OpenSignal vb.), Excel’de bir algoritma kullanıldığı, farklı operatör hatları ile ölçüm yapıldığı gibi bilgiler verilmiştir. Bu, ilk rapora kıyasla olumlu bir gelişme olarak görülse de, metodoloji yine de tam şeffaf değildir. Örneğin kullanılan “ayrıştırma ve çakıştırma algoritması” tam olarak nedir, nasıl çalışmaktadır, hangi verileri nasıl işlemiştir – açıklanmamıştır. Keza üçgenleme yaptıklarını söyledilerse de, geriye dönük üçgenlemeyi fiilen nasıl yaptıkları belirsizdir; HTS kayıtlarından sadece bir bazın bilgisi gelirken ikinci ve üçüncü bazları neye göre seçtikleri hiç izah edilmemiştir
Rapor, karmaşık teknik bir çalışma izlenimi vermekle birlikte, bu çalışmanın bilim insanları tarafından bağımsız olarak takip edilip doğrulanabileceği bir netlik sağlamamıştır. Yine de metodoloji kısmında en azından kullanılan araçların isimlerinin verilmesi ve bazların tek tek gezilip ölçüm yapıldığının belirtilmesi, ilk rapora göre bir nebze iyileştirilmiş yöntem sunumu olarak not edilebilir.
Sonuçların Geçerliliği: Ek rapor, ilk raporun sonuçlarını destekler nitelikte aynı iddiaları sürdürmüştür. Fakat bu sonuçların geçerliliği konusunda halen ciddi soru işaretleri vardır. Rapor, kendi içinde tutarlı görünmeye çalışsa da dış gerçeklikle ilgili sorunlar devam etmektedir. Örneğin raporda köyde 22 baz istasyonu olduğu listelenmiş ancak sonradan ortaya çıkan bilgiye göre bilirkişilerin ölçüm yaptığı tarihlerde iki geçici mobil baz istasyonunun köyde olduğu, ama bunların raporda hiç geçmediği anlaşılmıştır
Bu, raporun önemli bir eksiğidir ve sonuçların geçerliliğine gölge düşürür: Eğer ölçümler sırasında ortamda olmayan bazlar devredeyse, alınan sinyal güçleri olay günüyle kıyaslanamaz hale gelir. Uzman Av. Levent Mazılıgüney bu konuda “iki mobil bazın varlığı sinyal alışverişlerini ve gücünü etkiler, bu da hesapları etkiler… İncelemeyi yaparken bu iki istasyonun etkisini nasıl bertaraf ettiler?” diyerek ek raporun güvenilirliğine dair yeni bir şüphe oluştuğunu belirtmiştir
Dolayısıyla ek rapor, ilk rapora yöneltilen bazı eleştirileri (metod belirsizliği gibi) yanıtlamaya çalışsa da, kendi içinde yeni geçerlik sorunları barındırmaktadır. Sonuç olarak raporun bulguları, savunma ve bağımsız uzmanlar nezdinde ikna edici bulunmamış; soru işaretlerini gidermeye tam muvaffak olamamıştır
Dayanak Alınan Kaynaklar: Bu rapor da esasında aynı kaynak setine dayanır: BTK’dan alınan HTS kayıtları ve bilirkişilerin sahada kullandıkları mobil uygulamalar aracılığıyla topladıkları veriler. Ek olarak raporda literatürden triangulation tanımı yapılmış olsa da, bu tanımın kendi yaptıkları işle ne kadar örtüştüğü belirsizdir (zira kendi işlemlerinde gerçek anlamda bir GSM operatörü destekli triangulation yapılmamıştır, sadece sonradan sanki yapılmış gibi bir izlenim yaratılmıştır). Rapor, herhangi bir bilimsel yayın, standart veya uluslararası uygulama referansı vermemektedir. Örneğin “Open Signal” gibi programların çıktılarına güvenilmiştir, fakat bu tip halka açık uygulamalar bir adli analiz aracı olarak ne kadar güvenilirdir, rapor bunu tartışmamıştır. Yine kullandıkları Excel algoritmasının dayanığı açıklanmadığı için, bu kısım da tamamen kendi üretimleri bir kaynak gibidir. Bu açıdan bakıldığında, ek rapor dayandığı bilgi ve tekniklerin güvenilirliğini dış kaynaklarla destekleme konusunda yetersizdir.
Tarafsızlık: Ek rapor, ilk raporun yetersizliklerine rağmen kendi tezini savunma gayreti içinde görünmektedir. Mahkemenin istediği üzere bazı açıklamalar yapılmış, ancak eleştirel bir bakış açısıyla hatalarını kabul etme yoluna gidilmemiştir. Örneğin mobil baz istasyonu meselesi bilirkişilerin belki gözünden kaçmış olabilir, ama ek raporda bu konuda bir değerlendirme yoktur; sanki böyle bir etken yokmuş gibi davranılmıştır
Bu, raporu hazırlayanların kendi bulgularını doğrulamak adına bazı olumsuz verileri göz ardı etmiş olabileceklerini düşündürmektedir. Tarafsız bir bilirkişi, yaptığı çalışmanın limitasyonlarını ve etkileşimde olduğu değişkenleri dürüstçe ortaya koymalıdır. Ek raporda ise “çok titiz çalıştık, yüzlerce ölçüm yaptık, hataya yer vermedik” gibi öznel ve savunmacı ifadeler dikkat çekmektedir
Bu yönüyle rapor, tarafsız bir bilimsel analizden ziyade ilk raporu aklama çabası olarak algılanabilir.
Hukukilik: Ek raporun sunulması, mahkeme kararıyla talep edildiği için usulen sorunlu değildir; bilirkişilerden açıklama istenmiş ve verilmiştir. Ancak içeriğin hukuki değerlendirilişi yine tartışmalıdır. Raporda kullanılan yöntemlerin hukuki bir dayanağı olmadığı gerçeği değişmemiştir. Örneğin rapor, geriye dönük baz analiziyle elde edilen bulguları hala önemli delil olarak sunmaktadır, fakat Türk yargı sisteminde o tarihe dek böyle bir delil değerlendirmesi örneği yoktur. Bu, hukuken emsalsiz bir durum yaratmıştır. Ayrıca raporda dijital verilerin bütünlüğü, operatörden alınan kayıtların nasıl temin edildiği ve doğrulandığı konularında detay yoktur. Sayısal veriye müdahale ihtimali her zaman değerlendirilmeli, zincirleme güvenlik adımları belirtilmelidir; aksi halde hukuka uygunluk tartışılır kalır
Ek rapor, bu noktada da sessizdir. Yine üçgenleme benzeri bir teknik için normalde mahkeme kararı gerekeceği (ve bu olmadığı) hususu var – rapor bu prosedürel eksikliği örtük biçimde geçiştirmektedir. Son olarak, ek raporda da Yargıtay’ın HTS verilerine temkinli yaklaşımı hiç dikkate alınmamıştır. Bu açılardan ek raporun içerdiği çalışma, hukuki güvence ve denetilebilirlik bakımından hala zayıftır.
Bilimsellik: Ek rapor, bilimsel bir rapor formatına ilk rapordan daha yakın durmaya çalışmıştır (teorik arka plan vermek, yöntem kısmı eklemek gibi). Ancak işin özünde, yapılan “daraltılmış baz” analizinin bilimsel bir temeli olmadığını daha önce belirttik. Rapor, bilimsel jargonu kullanmasına rağmen (triangulation, sinyal gücü vs.), ortaya konan yöntem akademik camiada hakemli bir dergide yayımlanabilecek kalibrede değildir. Hâlâ kritik birçok soru cevapsızdır: Örneğin aynı yerde tekrarlı ölçümler yapılıp istatistiksel bir ortalama mı alındı, sinyal varyasyonu nasıl modele edildi, Excel’deki algoritma hangi matematiksel prensibe dayanıyor, gibi konular belirsizdir. Bu belirsizlikler, raporun bilimsel olarak test edilebilirliğini ve güvenilirliğini azaltır. Ayrıca rapor kendi kendini doğrulamaya meyilli bir dil kullanıyor (“net tespiti yapılmıştır” gibi) ancak bilimde hiçbir sonuç mutlak kesinlikte sunulmaz – belirsizlikler ve güven aralıkları belirtilir. Burada belirsizlikler yeterince tartışılmamıştır. Bağımsız uzmanların ek rapor üzerine yaptığı değerlendirmeler de, raporda bilimsel mantık hataları ve eksikler olduğunu ortaya koymaktadır. Örneğin Mazılıgüney, “üçgenleme anlık yapılmadı, geriye dönük yapıldığı açıklanmamış; anlık bile yapılsa 1-2 m değil 10 m hata olur” diyerek raporun bilimsel iddialarını çürütmüştür.
Bu bağlamda ek rapor da bilimsellik kriterlerini ancak kısmen karşılamakta, ama genel itibariyle bilimsel kuşkulara mahal vermektedir.
Tekrar Edilebilirlik: Ek rapor ilkine göre daha fazla detay vermiş olsa da, çalışmanın tam olarak tekrarlanması yine zordur. Çünkü raporun dayandığı ölçümler özgündür (29-30 Ağustos ve 8-9 Eylül’de yapılan ölçümleri içeriyor). Başka bir uzmanın aynı tarihlerde aynı ölçümleri yapması mümkün değildir; farklı tarihlerde yapması ise anlamlı olmayacaktır çünkü çevresel koşullar değişmiştir. Bilirkişiler, tüm ham verilerini, ölçülen dBm değerlerini ve kullandıkları Excel hesaplamalarını kamuya veya mahkemeye açık bir şekilde sunmuş mudur belirsizdir – raporda bunlar özetlenmiş olsa da, tam veri paylaşımı yoksa bağımsız denetim yine imkansızdır. Yine de şunu söyleyebiliriz: Ek raporda belirtilen uygulamalar ve yöntemler prensip olarak başka kişiler tarafından da kullanılabilir (örneğin başka biri de OpenSignal ile köyde gezip ölçüm yapabilir). Ancak aynı sonuçları elde edip edemeyeceği garanti değildir, zira sinyal koşulları dinamik olduğu için bir tekrarda farklı sonuçlar çıkabilir. Sonuç olarak, ek raporun bulguları tam anlamıyla tekrarlanabilir ve doğrulanabilir olmaktan uzaktır.
Doğruluk ve Kesinlik: Ek rapor ilk rapora nazaran ufak da olsa bir hata payı (2 metre, 1 dakika) koyarak bilimsel olma gayreti göstermiştir
Ne var ki, bağımsız uzmanlar bu kadar düşük bir sapma payının gerçekçi olmadığını net şekilde ifade etmiştir. Örneğin Peksayar ve Mazılıgüney, canlı takip olsa dahi 1-2 metre gibi bir hassasiyetin mümkün olmadığını, geriye dönük bir çalışmada asla böyle bir kesinlik iddia edilemeyeceğini söylemişlerdir
Dolayısıyla ek raporun sunduğu kesinlik algısı hâlâ gerçek dışı düzeydedir. Bunun tehlikesi şudur: Raporda, bulgular tartışılamaz kesin delil gibi sunulmuştur. Levent Mazılıgüney bu konuda “daraltılmış bazla ilgili tartışılamaz, kesin delil algısı oluşursa ileride haksız cezalandırmalara kapı açabilir” diyerek uyarıda bulunmuştur
Ceza adaletinde verilerin bu şekilde mutlak doğrulukla lanse edilmesi son derece sakıncalıdır. Ek raporda biraz yumuşatma yapılmış olsa da (2 m yanılma payı denmesi gibi), raporun genel tonu hala kendi sonuçlarına yüksek güven atfetmektedir. Oysa sinyal verisi analizi gibi belirsizliği yüksek bir konuda, çok daha temkinli ve şüpheyi tamamen gideremeyecek bir delil olduğu vurgulanmalıydı. Bu yapılmadığı için, raporun kesinlik iddiası inandırıcı değildir.
Genel Sonuç ve Puan: Ek bilirkişi raporu, ilk raporun açık eksikliklerini tam anlamıyla kapatamasa da, en azından yöntemi anlatma konusunda bir çaba göstermiştir. Bu rapor, bilimsel tutarlılık sınavından geçememiş olsa da, ilk rapora göre bir miktar daha fazla bilgi içerdiği için değerlendirme notu bir nebze yüksek tutulabilir. Yine de, içindeki temel hatalar ve yanıltıcı kesinlik iddiası göz önüne alındığında, bu rapor için 10 üzerinden 4/10 uygun görünmektedir. Bu puan, ek raporun ilk rapordan nispeten daha ayrıntılı olmasını yansıtsa da, bilimsel ve hukuki açıdan tatmin edici olmadığı gerçeğini ortaya koymaktadır.
Tuncay Beşikçi Tarafından Sunulan Uzman Mütalaası (Savunma Raporu)
Uzman mütalaasının içeriği: Tuncay Beşikçi, adli bilişim mühendisi ve bilirkişi olarak, Narin Güran davasında savunma tarafının talebiyle 2025 yılında bir uzman mütalaası hazırlamıştır.
Bu mütalaa, bir anlamda ilk derece mahkemesinde sunulmuş daraltılmış baz raporuna ve dava dosyasındaki diğer delillere kapsamlı bir itiraz ve teknik analiz niteliğindedir. Mütalaanın ana başlıklarını şu şekilde özetleyebiliriz:
“Daraltılmış baz” yönteminin geçersizliği: Beşikçi mütalaasında, böyle bir teknolojinin teknik olarak asla mümkün olamayacağını ayrıntılı biçimde açıklamıştır. Dünyada geçmişe dönük nokta atışı konum tespiti yapabilen bir sistem bulunmadığını, Türkçe literatürde de bu tabirin bir örneği olmadığını vurgulamıştır
Bu yöntemin adeta bir kurgu olduğunu, bilimsel temeli bulunmadığını belirtmiştir. Özetle mütalaa, daraltılmış baz raporunun varsaydığı prensiplerin mühendislik açısından tutarsız olduğunu ortaya koymuştur.
İlk rapordaki teknik yanlışlar: Beşikçi, bilirkişi raporunda öne sürülen yöntem ve bulguları tek tek analiz ederek, bunların akla ve mantığa uymadığını göstermiştir
Örneğin raporun girişinde bahsedilen üçgenleme yönteminin ancak canlı takipte ve anlık uygulanabileceğini, olaydan günler sonra üçgenleme yapılamayacağını net bir şekilde ifade etmiştir
Bilirkişinin, olaydan 9 gün sonra köye gidip bir akıllı telefon uygulamasıyla sinyal seviyeleri ölçmesini ve bunu geçmişe uyarlamasını “olacak şey değil, çok büyük skandal” sözleriyle nitelemiştir
Mütalaa, raporda geçen -50 ile -120 dBm aralığındaki sinyal değeri kavramını açıklamış; bu değerin sürekli değişken olduğunu, onlarca çevresel faktörden etkilendiğini, aynı yerde farklı zamanda farklı ölçülebileceğini, en önemlisi de hiçbir yerde kaydının tutulmadığını ayrıntılarıyla anlatmıştır
Böylece bilirkişinin “9 gün sonra ölçtüm ve o güne uyguladım” şeklindeki yaklaşımının bilim dışı olduğunu somut gerekçelerle ortaya koymuştur.
Baz istasyonu tespiti ve kapsam analizi: Beşikçi, bizzat olay yerine giderek ölçümler de yapmıştır. Ancak onun yaklaşımı, bilirkişininkinden farklı olarak, raporun doğruluğunu sınamak amacına yöneliktir. Mütalaada belirtilene göre Beşikçi, köyde sanıklara ait telefonların bağlanabileceği baz istasyonlarını tek tek tespit etmiş; istasyonların yanına giderek hücre kimlik numaralarını almış ve bölgenin bir kapsama haritasını çıkarmıştır
Sonuçta, bilirkişinin masa başında HTS kayıtlarından “22 baz istasyonu” var dediği yerde, gerçekte 10 baz istasyonundan sinyal alınabildiğini saptamıştır
Bu bulgu, bilirkişi raporunun abartılı veya hatalı veriler kullanmış olabileceğini gösterir. Beşikçi ayrıca bilirkişinin göz ardı ettiği mobil baz istasyonlarını ve yoğun iletişim trafiğini de dikkate almıştır. Olay günü köyde olmayan bu mobil bazların, inceleme sırasında mevcut olduğunu tespit etmiş ve bunların raporu sakatladığını mütalaasında belirtmiştir (bu bilgi, mütalaadan sonra BTK yazısıyla da doğrulandı)
HTS kayıtları ve diğer delillerin analizi: Beşikçi, sanıkların tüm cep telefonlarını adli bilişim yöntemleriyle incelemiş, HTS kayıtlarını bağımsız olarak analiz etmiş ve dava kurgusuyla çelişen bulguları ortaya koymuştur
Örneğin HTS verilerindeki baz geçiş sıralaması ile sanık ifadeleri veya kamera görüntüleri arasında, bilirkişi raporunca yanlış yorumlanan kısımlar olduğunu işaret etmiştir. Bazı kamera görüntülerinin “hayatın olağan akışına aykırı” yorumlandığını, mütalaasında bunları düzelttiğini belirtmiştir
Yani mütalaa yalnız baz analiziyle sınırlı kalmamış, diğer tüm dijital ve fiziksel delillerle birlikte bütüncül bir değerlendirme sunmuştur. Mütalaa sonucunda, bir araya getirilen somut veriler ışığında iddianamedeki cinayet kurgusunun son derece hatalı olduğu kanaatine varılmıştır
Hukuki vurgu ve sonuç: Beşikçi mütalaasında sadece teknik noktaları değil, hukuki boyutu da ele almıştır. Örneğin üçgenleme gibi bir yöntem kullanılacaksa bunun için mahkeme kararı gerekeceğini, aksi halde elde edilen verinin hukuki delil niteliği tartışmalı olacağını ifade etmiştir
Ayrıca Yargıtay’ın HTS konusunda mevcut içtihatlarını anımsatarak, salt baz kayıtlarının kesin delil sayılmaması gerektiğini vurgulamıştır
Nitekim Osman Kavala davası, Büyükada davası gibi örneklerde HTS analizlerinin nasıl yanlış yorumlanabildiğini hatırlatarak, bu tür verilerin siyasal veya önyargılı iklimlerde kötüye kullanılabileceğine dikkat çekmiştir
Mütalaanın sonunda Beşikçi, Diyarbakır 8. ACM’nin kararının istinaf mahkemesince bozulacağını düşündüğünü belirtmiştir
Gerçekten de mütalaada ortaya konan bulgular, ilk derece mahkemesinin hükmünün güvenilirliğini ciddi şekilde sarsmıştır.
Değerlendirme (Uzman Mütalaası): Tuncay Beşikçi’nin hazırladığı savunma amaçlı uzman mütalaası, bilimsel ve tarafsız bir yaklaşımın güzel bir örneğidir. Bu raporu da kriterler ışığında inceleyelim:
Metodoloji: Beşikçi’nin metodolojisi, çok yönlü ve sistematik bir yaklaşımdır. Sadece masa başında verileri yorumlamakla kalmamış, saha incelemesi, cihaz incelemesi ve veri analizi olmak üzere birden fazla yöntem kullanmıştır. Örneğin telefonlar üzerinde adli bilişim incelemesi yapması, doğrudan cihaz verilerinden (arama kayıtları, konum servis kayıtları vb.) bağımsız bulgular elde etmesini sağlamıştır. Keza olay yerine gidip baz istasyonlarını yerinde tespit etmesi ve coğrafi durumu incelemesi, teorik iddiaları pratik gerçeklikle karşılaştıran sağlam bir metodik adımdır
Bu yöntemler klasik adli bilişim ve olay yeri incelemesi prensiplerine uygundur. Ayrıca mütalaada, kullanılan yöntem ve araçlar net bir şekilde ortaya konmuş, gerekirse hangi veriye nasıl ulaştığı anlatılmıştır. Bu bakımdan metodoloji şeffaf, tutarlı ve doğrulamaya açık olduğu izlenimini vermektedir.
Sonuçların Geçerliliği: Mütalaada ortaya konan sonuçlar, büyük ölçüde mevcut diğer delillerle uyumlu veya en azından onları akla yatkın şekilde açıklayıcı niteliktedir. Beşikçi, bilirkişi raporundaki tutarsızlıkları gösterirken bunları kamera kayıtları veya mantık yoluyla desteklemiştir
Örneğin bilirkişinin iddia ettiği bir zaman diliminde sanığın farklı bir yerde olduğuna dair başka kanıtlar varsa, mütalaada bunlar belirtilmiştir. Kısacası mütalaa, çelişen delilleri uzlaştırmaya veya gerçeğe en yakın senaryoyu bulmaya çalışmıştır. Bu da sonuçlarının geçerliliğini güçlendirmektedir. Ayrıca mütalaa sonuçları, bilimsel gerçeklerle de tutarlıdır: Örneğin “triangulation yapmadılar, yapsalar da bu kadar kesin olmaz” veya “sinyal seviyesi saklanmadığı için geçmişe yönelik analiz mümkün değil” gibi sonuçlar, teknik doğrularla bire bir örtüşmektedir
Gmail
Bu nedenle mütalaa bulguları, hem bilimsel hem de olayın diğer kanıtlarıyla tutarlılık gösterdiği için yüksek geçerliliğe sahiptir.
Dayanak Alınan Kaynaklar: Beşikçi’nin raporu aleni olarak elimizde olmasa da, kamuya yansıyan açıklamalarından ve Oksijen gazetesine verdiği röportajdan, onun konuya ilişkin güncel bilgi birikimine sahip olduğunu görüyoruz. Mütalaada teknik iddialarını desteklemek için literatürdeki genel kabullerden ve kendi tecrübelerinden faydalanmıştır. Örneğin üçgenleme konusunda daha önce İngiltere’de aldığı bir eğitimden bahsederek, orada bile çok kullanılmadığını ve zahmetli olduğunu not düşmüştür
Ayrıca cep telefonu sinyal ölçümleriyle ilgili onlarca akademik çalışma olduğunu, bunların hata payının en iyi durumda bile yüzlerce metre olduğunu ifade etmiştir
Bu gösteriyor ki mütalaa, dayanak olarak dünya çapındaki bilimsel çalışmalardan çıkan genel sonuçları referans almaktadır. Yine HTS’nin delil değerine dair Yargıtay kararlarından bahsederek hukuki kaynaklara da atıf yapmıştır
Bunlar, raporun temellendiği zeminlerin sağlam olduğunu gösterir. Dolayısıyla Beşikçi’nin mütalaası, hem akademik/teknik literatüre hem de hukuki içtihat ve ilkelere uygun şekilde hazırlanmıştır.
Tarafsızlık: Her ne kadar bu mütalaa savunma avukatlarının talebiyle hazırlanmış olsa da, içeriği itibariyle bilimsel tarafsızlığı korumaya özen gösteren bir rapordur. Beşikçi, aynı alanda çalışan bir bilirkişi olarak, meslektaşının raporundaki hataları vurgulamaktan çekinmemiş ve bunu objektif bir dille yapmıştır. Mütalaada hakaretamiz veya polemik ifadeler değil, somut teknik eleştiriler bulunmaktadır. Özellikle “kendi adıma onunla aynı unvanı taşımaktan utanıyorum” gibi kişisel çıkışları olsa da, esasen bu ifadeler de kullanılan yöntemin meslek onuruna aykırı derecede kötü olduğunu vurgulamak içindir. Bunun dışında mütalaa, delillerin sanık lehine de aleyhine de olabilecek yönlerini incelemiştir. Gerçekten de mütalaada, sanıkların telefon incelemelerinde çıkan bazı bulgular belki aleyhe de olabileceği halde, hepsi bütün olarak sunulmuş ve değerlendirilmiştir
Bu yaklaşım, raporun gerçeği bulmaya odaklı tarafsız bir çalışma olduğunu gösterir. Sonuç kısmında da “önceliğim Narin için adalet” diyerek, amacının sadece müvekkil kurtarmak değil, adil sonuca ulaşmak olduğunu belirtmiştir
Genel olarak, mütalaa bilirkişi raporlarına kıyasla çok daha dengeli ve objektif bir üslup taşımaktadır.
Hukukilik: Beşikçi’nin çalışması usulen bir “uzman görüşü” mahiyetindedir ve istinaf aşamasında dosyaya sunulmuştur. Bu tür uzman mütalaaları Türk mahkemelerinde danışma mahiyetinde değerlendirilebilir ve hukuken kabul edilebilirdir. İçerik olarak ise, mütalaa hukuki çerçeveye büyük önem atfetmiştir. Yukarıda bahsedildiği gibi, hukuka aykırı delil elde etme yasağı, teknik takip gereklilikleri, Yargıtay kararları gibi konular hep mütalaada ele alınmıştır.
Bu da raporu sadece teknik değil hukuki açıdan da güçlü kılar. Ayrıca Beşikçi, elde ettiği dijital bulguların bütünlüğünü ve kaynağını da muhakkak belgelendirmiştir (adli bilişim standartları gereği, cihaz imajları alınır, hash değerleri vs. hesaplanır). Mütalaada bu ayrıntılar muhtemelen sunulmuştur. Kısacası rapor, delil elde etme ve sunma bakımından hukuka uygun bir çalışma izlenimi vermektedir. Bir diğer önemli nokta, mütalaanın vurguladığı “şüpheden sanık yararlanır” ilkesi ve delillerin tartışılabilir olması gereği, tamamen evrensel hukuk ilkeleridir ve rapor bu prensiplere bağlı kalmıştır
Bilimsellik: Beşikçi’nin mütalaası, tam anlamıyla bilimsel bir yaklaşım sergilemektedir. Hipotezleri test etmiş, karşı tezler geliştirmiş, eldeki veriyi somut gerçeklerle sınamıştır. Örneğin bilirkişi “22 baz” dedi, o gidip test etti 10 baz çıktı; bilirkişi “şu yerdeydi” dedi, o diğer kanıtlara baktı tutarsızlık buldu. Bu, bilimdeki falsifikasyon (yanlışlamaya çalışma) yöntemine benzer şekilde, iddiaları çürütmeye yönelik objektif bir tavırdır. Mütalaa teknik açıklamalar yaparken anlaşılır bir dil de kullanmıştır. Örneğin sinyal seviyesi konusunu anlatırken, halkın bildiği “telefonun çekme çubukları” metaforundan başlayıp oradan dBm değerlerine geçmiştir
Bu, raporun sadece akademik değil, aynı zamanda herkesin anlayabileceği açıklıkta olmasına özen gösterildiğini gösterir. Zaten bir bilimsel raporun amacı karmaşık terimlerle büyülemek değil, gerçeği olabildiğince net ortaya koymaktır. Bu mütalaa da tam olarak bunu yapmıştır. Ayrıca raporda sıkça “çok sayıda akademik çalışma var” gibi atıflar da yapılarak, kendi iddialarının literatürdeki yeri belirtildiğinden, bilimsel dayanaklarını güçlü kılmaktadır. Sonuç olarak, Beşikçi’nin mütalaası bilimsellik kriterini yüksek derecede karşılamaktadır.
Tekrar Edilebilirlik: Mütalaadaki adımlar ilke olarak tekrar edilebilir. Örneğin herhangi bir uzman, BTK’dan alınan aynı HTS kayıtlarını analiz edebilir ve aynı baz listesine ulaşır. Başka bir ekip köye gidip baz istasyonlarını tespit etmeye çalışabilir (mobil bazlar artık olmasa da, en azından Beşikçi’nin bulduğu 10 baz istasyonu teyit edilebilir). Ayrıca telefonların incelenmesi, uygun adli bilişim araçlarıyla bir başkası tarafından da yapılabilir – yeter ki cihaz imajlarına erişim olsun. Beşikçi, bulgularının doğrulanabilmesi için yeterli veriyi sunmuş durumdadır. Mütalaada, baz istasyonlarının hücre ID’leri, sinyal ölçüm sonuçları gibi veriler muhtemelen detaylıca raporlanmıştır. Bunlar dosyada kayıtlıdır ve isteyen bir diğer bilirkişi bu raporu alıp adım adım ne yapıldığını izleyebilir. Elbette her adli analizde olduğu gibi, birebir aynı koşullar yoksa sonuçlarda ufak farklılıklar olabilir; ama genel anlamda raporun prensipleri ve çoğu bulgusu test edilebilir durumdadır. Bu da rapora güveni artırır. Nitekim Beşikçi, mütalaası sonrası bu konuyu medya ve meslektaşlarıyla tartışmaya açmış, blogunda da raporunun bazı kısımlarını paylaşmıştır (kamuoyu denetimine sunmuştur). Bu açıklık, çalışmasının tekrarına ve denetlenmesine engel bir durum olmadığını gösterir.
Doğruluk ve Kesinlik: Mütalaa, bir savunma raporu olmasına rağmen, sonuçlarını gerektiği gibi sınırlandırmıştır. Yani “%100 şudur” demekten ziyade “bilirkişi raporundaki tespitler hatalıdır, dolayısıyla bu mahkumiyet güvenilir değildir” şeklinde bir argüman sunmuştur. Bu, ceza muhakemesinde yapılması gereken doğru yaklaşımdır: Bir delilin kesin olmadığını göstermek bile savunma için yeterlidir, zira şüphe varsa mahkumiyet olmamalıdır.
Mütalaa da tam olarak bunu sağlamıştır; daraltılmış baz raporunun kesinlik iddiasını çökertmiş ve önemli makul şüpheler oluşturmuştur. Kendi bulgularını da olgular ve bilimsel verilerle desteklediği için oldukça doğru ve tutarlı sonuçlara varmıştır. Beşikçi raporunda dramatik ifadeler kullansa da (skandal demesi gibi), teknik açıdan yanlışı işaret ettiği her noktada haklıdır. Üçgenleme anlık olmadıkça yapılamaz dedi – doğru; sinyal seviyesi kayıtlanmaz dedi – doğru; mobil bazlar vardı dedi – doğru; HTS içeriksizdir dedi – doğru. Bunlar hep olgusal doğrulardır.
Dolayısıyla mütalaanın içerdiği tüm kritik tezler objektif gerçeklerle doğrulanabilir niteliktedir. Bu raporun kesinliği aslında “karşı tarafın kesinlik iddiasını çürütme” şeklinde tezahür eder, ki bu da savunma açısından gereken işlevdir. Sonuç olarak, mütalaa yüksek derecede güvenilir ve isabetli tespitler sunmuştur.
Genel Sonuç ve Puan: Tuncay Beşikçi’nin uzman mütalaası, Narin Güran dosyasındaki tartışmalı teknik delili bilimsel yöntemlerle analiz edip hatalarını ortaya koyan, metodolojik olarak sağlam ve ikna edici bir çalışmadır. Hem teknik doğruluk, hem hukuki uygunluk, hem de sunum bakımından başarılı bir rapor olarak değerlendirilebilir. Bu rapora 10 üzerinden 9/10 veriyoruz. Bu yüksek puan, raporun neredeyse tüm önemli kriterlerde başarılı olmasını yansıtmaktadır. (Tam puan yerine 9/10 verilmesinin sebebi, her teknik raporda olabileceği gibi, rapor sahibinin savunma tarafından görevlendirilmiş olması dolayısıyla karşı tarafın önyargılı yaklaşma ihtimaline binaen küçük de olsa bir mesafe bırakmanın temkinli oluşundandır. Ancak içerik açısından bakıldığında rapor son derece güçlüdür.)
Genel Değerlendirme ve Sonuç
Sonuç olarak, Narin Güran cinayeti davasında kullanılan daraltılmış baz analizi raporları, bilimsel ve hukuki açıdan ciddi problemlere sahiptir. İlk bilirkişi raporu, metodunu gizli tutarak sanıkların konumlarını neredeyse GPS hassasiyetinde saptadığını iddia etmiş; ancak bu iddialar hem diğer delillerle çelişmiş hem de bilim camiasında karşılığı olmayan bir “teknoloji”ye dayanmıştır. Mahkemece istenen ek rapor, yöntemi izah etmeye çalışsa da temel teknik imkansızlıkları giderememiş, yalnızca karmaşık anlatımlarla raporunu savunmuştur. Bu raporların hazırlanış biçimi, ceza yargılamasında delillerin denetlenebilir ve tekrarlanabilir olma şartını karşılamamaktadır. Ayrıca mühendislik ilkelerine aykırı varsayımlarla geçmişe dönük konum tespiti yapıldığı iddiası, masumiyet karinesini zedeleyebilecek tehlikeli bir emsal oluşturmaktadır
Nitekim bağımsız uzman Tuncay Beşikçi’nin mütalaası, bu sözde teknik delili çürüterek davanın seyrini değiştirme potansiyeli taşımıştır. Beşikçi’nin bulguları göstermiştir ki, daraltılmış baz raporundaki 2 metre kesinlikte yer tayini gibi ifadeler gerçek dışıdır; ölçüm yapılan dönem ile olay günü koşulları farklıdır; HTS verileri asla tek başına kesin delil olarak yorumlanmamalıdır
Bu mütalaa, bilimsel gerçeklere dayanarak hazırlanan bilirkişi raporlarının ne kadar hayati olduğunu gözler önüne sermiştir. Aksi halde, bilimsel temeli olmayan yöntemlerle elde edilmiş veriler, masum insanları mahkum ettirebilecek kadar yanıltıcı bir kesinlik izlenimi yaratabilmektedir
Türk mahkemelerine sunulacak bilirkişi raporlarında, metodoloji şeffaflığı, kullanılan tekniklerin kabulü, verilerin doğrulanabilirliği gibi unsurlar son derece önemlidir. Bu vakada ilk raporu hazırlayan bilirkişiler, ne yazık ki bu sorumluluğu yeterince yerine getirmemiş; mahkemeyi de yanılgıya düşürebilecek hatalı bir kanaate yol açmıştır. Oysa ceza adaletinde, “in dubio pro reo” – şüphe sanık lehine değerlendirilir ilkesi esastır. Şüpheyi yüzde yüz yenmeyen, tartışmaya açık delillerle hüküm tesis edilmemelidir
Toparlarsak, üç raporun bilimsel tutarlılık bakımından en zayıfı ilk bilirkişi raporudur (2/10). Ek bilirkişi raporu nispeten daha fazla bilgi verse de ciddi eksikler barındırdığından düşük güvenilirliktedir (4/10). Tuncay Beşikçi’nin uzman mütalaası ise yüksek bilimsel standartları ve tarafsız yaklaşımla hazırlanmış, güvenilir bir teknik değerlendirme olarak öne çıkmaktadır (9/10).
Bu değerlendirmeler ışığında, Narin Güran davasında kullanılan “daraltılmış baz” yönteminin, hukuken kesin delil niteliğinde kabul edilemeyeceği ve mahkumiyete yeter sağlamlıkta olmadığı kanaatine varılmaktadır. Geçmişe dönük baz verisi analizleri, en iyi ihtimalle yardımcı/ikincil delil olarak ele alınmalı, mutlaka diğer somut kanıtlarla desteklenmelidir
Aksi takdirde, bilimsel temeli olmayan bu tür yöntemlerin yargıda yaygınlaşması, masum insanların haksız yere mahkumiyetine yol açabilecek bir yargısal yanılgı riskini de beraberinde getirecektir.
Kaynaklar:
Narin Güran Davası bilirkişi raporları (13 Ekim 2024 tarihli rapor ve 4 Aralık 2024 tarihli ek rapor)
(AA haberi ile aktarılan içerikler)
Tuncay Beşikçi Uzman Mütalaası (2025) ve Beşikçi’nin konuya dair açıklamaları
Adli Bilişim Uzmanları Koray Peksayar & Levent Mazılıgüney röportajı (Serbestiyet, 12 Aralık 2024)
Konuyla ilgili hukuki ve teknik değerlendirmeler (Ersan Şen, 2024; Teltonika Networks teknik notu, vb.)
Serbestiyet özel haberleri (Onur Erkan) ve diğer medya kaynakları (AA, T24)
kaynaklar incelenerek ve dava dosyasındaki veriler değerlendirilerek hazırlanmıştır. Bu rapor, tamamen bilimsel, tarafsız ve adil bir bakış açısıyla kaleme alınmıştır. Amaç, teknik meseleleri herkesin anlayabileceği bir dille açıklığa kavuşturmak ve yargı makamlarına en doğru bilgiyi sunmaktır. Ceza yargılamasında bilim dışı yöntemlere yer olmamalıdır; maddi gerçeğe ancak sağlam bilimsel delillerle ve hukukun evrensel ilkelerine riayet ederek ulaşılabilir. Bu vakada da umulan, adaletin sahte kesinlik iddialarına değil, gerçek kesin delillere dayandırılması ve olası bir yargı hatasının önlenmesidir.
Open AI ChatGPT Deep Research & Think Longer