ByLock keşmekeşi sürüyor

ByLock sunucusunun ele geçirilmesinin üzerinden 5, ilk listenin oluşturulması üzerinden 4.5, Morbeyin kumpasının ortaya çıkarılmasının üzerinden 3 yıldan fazla süre geçti.. Verilen sözlere ve reform söylemlerine rağmen sorunlar artarak devam ediyor, adalet geç de olsa tecelli etmiyor. FETÖ ile ByLock iletişim tespitleri haricinde hiçbir ilişkileri bulunmayan ve ontolojik olarak örgütle hiçbir bağı olamayacak binlerce masumun yargılanmasına devam edilirken, geçen yıllara rağmen sorunların çözümüne yönelik adımlar atılmayarak masumlar kaderlerine terk edilmiş durumda.

BYLOCK LİSTESİNDE KAÇ KİŞİ VAR?

Herkesle birlikte benim de merak ettiğim bir konu, ByLock’ta kaç kişi var? İlk olarak 215,092 olarak açıklanan ByLock kullancı hesabı sayısı, mükerrer ve inaktif hesapların çıkarılmasından sonra 122bin ve “en az 3 farklı günde giriş” kriteri ile elenen hesaplardan sonra 102,596 olarak açıklanmıştı. Morbeyin kumpası ile ortaya çıkan 11,480 GSM hattının (11,400 kişi kabul edelim) da çıkarılması ile sayı 91binlere düştü. Bu süreçte ByLock içerikleri, kullanıcı adı ve şifrelere bakılarak yapılan yeni tespitler devam ederken 11 Aralık 2018’de İçişleri Bakanı Sn. Soylu tarafından ByLock’taki tekil kullanıcı sayısı 92,702 olarak açıklandı. Bu rakamdan, bir yılda yaklaşık 1,500 kadar yeni kullanıcı tespiti yapıldığı anlaşılıyor. Fakat ileriki yıllarda bu tespit sayısına ulaşılamadı.

Aslında, 92,702 kişi olarak açıklanan tekil kullanıcının çoğunluğu, ByLock hesapları ve içerikleri bilinmeyen fakat cep telefonlarının ByLock sunucusu ile veri alış verişi tespit edilenlerden oluşuyor. Mart 2019’da İçişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada tekil kullanıcı sayısının 95,310’a, adli işlem yapılan kullanıcı sayısının da 79,337’ye (%83) çıktığı ifade edilimişti.

Yine İçişleri Bakanlığı’nın Ekim 2019’da Yeniçağ Gazetesi’ne gönderdiği tekzip yazısında, abone listesinde yer alan tekil kullanıcı sayısı 101,316, içerik incelemesi neticesinde ise bulunan gerçek kullanıcısı sayısının ise 24,649 olarak açıklanmıştı. Rakamın yeni tespitlerle arttığı düşünülürken, Sn. Bakan Soylu’nun son açıklamasında ise tekil kullanıcı sayısı yeniden 92 bin oldu.

Tüm resmi açıklamalardan ByLock’taki kullanıcı sayısı anlaşılamadığı gibi ByLock’ta kaç kişi olduğunu gerçek kullanıcılar için düzenlenen tutanaklardan da tespit etmek de mümkün olmuyor. Örneğin, basına yansıyan Zekeriya Öz’e ait tutanakta, arkadaş listesindekilerin ID numaraları 6,055 ile 465,318 arasında değişiyor. Buradan, MİT’in yaptığı ilk tespitlerden sonra KOM’un 400,000’lerden başlayarak numaralandırma yaptığını anlıyoruz ama net rakam hala belli değil, daha önemlisi güncel değil.

Sonuç ve özet olarak, bugüne kadar yaklaşık 25bin kişinin gerçek ByLock kullanıcısı olarak tespit edildiğini, yaklaşık 50bin kişinin ise yalnızca -güvenilirliği tartışmaya açık- BTK kaynaklı iletişim kayıtları üzerinden yargılandığı, söz konusu 50bin kişinin Yargıtay içtihatları değerlendirildiğinde er ya da geç beraat edeceği sabit iken, 14 bin kişiye ise hiç sıra gelmediğini söylemek mümkün..

KİM BU 14 BİN KİŞİ?

Yeni tespitler yapıldıkça ve beraat edenler listeden çıkarıldıkça, zaman içerisinde resmi makamlarca açıklanan rakamların her iki yönde değişmesi normal gibi düşünülebilir. Fakat durumun böyle olmadığını beraat edenlerin işlerine geri dönebilmek için başvurdukları İdari Mahkemelerde veya OHAL Komisyonu’nda verilen kararlardan anlıyoruz. İdari Mahkemeler, Ağır Ceza Mahkemelerinde beraat eden sanıkların başvurularının tamamına yakınını reddederken, OHAL Komisyonu’ndaki red kararı ve/veya KOM’dan gelen ByLock Sorgu Sonucu gerekçe olarak gösteriliyor. Danıştay ise yıllar içinde önlerine giden yüzlerce davaya rağmen tek bir içtihat açıklamadı.

Bir yandan uygulamayı hiç kullanmamış olan masumların yargılanmasına devam edilirken, örgütün 8 Kasım 2014 tarihinde ByLock sunucusundan geçmişe yönelik log kayıtlarını silmesi ve bir GSM operatörünün verileri hatalı tutması nedeni ile 30 bin kadar kullanıcı hiç bir zaman tespit edilemeyecek. Resmi rakamlardan ortaya çıkan tek tutarlı sonuç, ByLock listesindekilerin %85 kadarına adli işlem uygulandığı, diğer bir ifade ile henüz adli işlem görmeyen yaklaşık 14 bin (%15) kişinin daha sırada olduğu. Yeni tespit edilen kullanıcılar için derhal adli işlem başlatılırken, adli işlem görmeyen bu %15’lik grubun kimler olduğu veya bu kişilere 4 yıldır neden işlem yapılamadığına dair henüz herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu 14bin kişi arasında bulunanların gerçek kimliklerine ve şu an nereye kaçırıldıklarına dair tarafıma gelen ihbarlar ise devlet yetkililerinin duymasını isteyecekleri cinsten değil.

KOM ŞUBE KİLİT NOKTADA

2018 başlarında MİT’in devreden çıkmasıyla birlikte ByLock tespitlerini devralan KOM Şube; bir yandan iletişim ve ByLock veritabanı logları üzerinden eşleştirme yaparken, diğer yandan içerikleri okuyup yeni tespitler yapmaya devam etti. Örgütün sunucudan 8 Kasım 2014 öncesi log kayıtlarını silmiş olması, 15 Kasım 2014’den sonra Türk IP adreslerinin bloklanması, eksik ve hatalı GSM (Avea) verileri ve 18 milyon şifreli içerikle uğraşmak zorunda kalan KOM, yaklaşık 3.5 yıldır yeni kullanıcıların tespiti çalışmalarını bitiremedi. Bu ekibin iş yüküne oranla kapasitesinin çok yetersiz olduğunu anlaşılıyor.

Ayrıca, dava içeriklerinden bu ekibin sistemde (KOM Bilgi Sistemi v2) güncelleme (beraat edenleri listeden çıkarma) yetkisinin olmadığı, diğer bir ifade ile listeye girenin beraat etse de listeden çıkamadığı da anlaşılıyor. Yeni tespitler, içeriklerin okunması haricinde, içeriği bulunmayan ByLock kullanıcılarının takma ad veya şifreleri kimlik bilgilerine benzetilerek yapılıyor ve oluşturulan tutanaklar “ByLock kullanıcısı olabileceği değerlendirilmektedir” notuyla düzenleniyor.

Örneğin, 3 yıldır süren ve 13. celseye gelmiş bir yargılamada, hakim son 6 celsedir KOM’a müzekkere yazarak sanığın ByLock durumunu sorduğunda, “kullanıcı kaydı bulunamamıştır” ve “çalışmalar devam etmektedir” diyerek aynı yazıyı mahkemeye gönderebiliyor. Hazırda, yani eldeki listede adli işlem görmeyen 14bin kişi varken, belki bir kaç yüz yeni ByLock kullanıcısı tespit edilecek diye yargılama aşamasındaki onbinler mahkemelerde süründürülüyor.

Yıllardır bitirilemeyen ByLock çalışması ve güncellenmeyen listenin yargıda kapasitenin çok üzerinde bir iş yükü oluşturduğu da bir gerçek. KOM’daki iş yükü Siber Suçlarla Mücadele Şubesi’nde de gözlemleniyor, incelenecek bir telefona sıra gelmesi en az bir buçuk yıl kadar. İnceleme sonucunda yazılan raporlar ise standartlardan çok uzak, eksik ve yetersiz.

Adalet Bakanı Sn. Gül, “Herkesi bir torbaya doldurmak mücadeleyi sulandırır. Bu en çok FETÖ’yü sevindirir” demişti fakat şu an ByLock yargılamalarında tam da bu yapılıyor. KOM’un kapasitesi ve yetkinliği artırılmadıkça ve ByLock listesi güncellenmedikçe bu kısır döngü devam edeceğe benziyor.

FETÖ VERİSİYLE YÜRÜTÜLEN FETÖ SORUŞTURMALARI

ByLock tespitlerinin önemli bir kısmı, ByLock sunucusunun Litvanya’ya taşındığı 10 Ağustos 2014 ile kapandığı 12 Mart 2016 tarihleri arasında, sunucuyla iletişime geçen cihazlara GSM şebekelerince tahsis edilmiş IP adreslerini kullanan aboneler üzerinden yapıldı. Bu tespitler yapılırken analiz edilen verinin saklandığı TİB’in %85’inin, BTK’nın ise üçte birinin FETÖ ilişkili olduğu bizzat BTK başkanı tarafından dile getirilmişti. FETÖ ilişkili olduğu söylenen kurum çalışanları, ancak darbe girişiminden, yani ByLock’un kapanmasından çok sonra kurumdan uzaklaştırılabildi. Diğer bir ifade ile, FETÖ mensubiyeti için en güçlü delil olarak gösterilen ByLock soruşturmaları yine vaktiyle FETÖ’nün kontrolündeki verilerle yapıldı ve yapılmaya devam ediliyor. Tıpkı, bir FETÖ’cüden ele geçirilen SD karttaki fişlemelerle yapılan FETÖ soruşturmaları gibi.

Söz konusu GSM operatör verileri dijital imzalı olarak saklanmadığı için geçmişte manipülasyona uğrayıp uğramadığını bilemiyoruz. Bildiğimiz, zaten bir GSM şebekesine ait verilerin üçte birinin eksik , var olan veride ise bazı kaymalar ve tutarsızlıklar olduğudur. Nitekim, yapılan ByLock tespitlerin %10’undan fazlasının hatalı olduğu Morbeyin kumpası ile ortaya çıkmış, 11 binden fazla kişinin yok yere terör örgütü üyeliği suçlaması ile yargılandığı anlaşılmıştı.

BTK kaynaklı eksik çalışmalar nedeniyle, ByLock’u sunucusu ABD’de iken sistemi ilk kullanan örgüt tepe yöneticilerinin tespit edilmedi, Morbeyin listesi de “biz yaptık oldu” mantığıyla eksik yapıldı, 15 Kasım 2014 tarihinden sonra devam eden yönlendirmelere her nedense bakılmadı ve halen yüzlerce kişi bu nedenle yargılanıyor. Çok sayıda davada mahkeme kanalı ile bu eksiklikleri BTK’ya iletmemize rağmen, olası diğer kumpasları ortaya çıkarabilmek için yine mahkeme kanalı ile veriyi istememize rağmen bugüne kadar BTK’dan yanıt alamadık. BTK, sanıkların kendilerine ait telefon ve hatlarla kullandıkları internet trafiğini mahkeme kararlarına rağmen göndermemekte ısrar ediyor.

Sonuç olarak BTK, İnternet sitelerini erişime kapatırken gösterdiği hızı ve özveriyi ByLock davaları için göstermeyerek, binlerce masumun haksız yere yargılamasının arkasındaki baş sorumlulardan biri olarak öne çıkan kurum olarak anılmaya devam ediyor.

BENDEN ÇIKSIN DA

“Farklı” kararlar veren hakim ve savcıların görev yerleri doğu yönünde değiştirilirken, vermeyenler terfi ile ödüllendirilirken, aralarından kamikazeler çıkmışken, AYM kararlarının dahi alt mahkemelerce tanınmadığı bir ortamda, en üst ağızdan “3,920 hakim/savcı ihraç edildi fakat çalışma tamamlandı diyemeyiz” denmişken, FETÖ borsası ve rüşvet iddialarının gölgesinde ve aşırı iş yükünün üzerine zaten yetkinlikleri olmayan bilişim sistemleri verileri üzerinden kararlar almak zorunda kalan hakim ve savcılardan “vicdani” kanaat getirmesi bekleniyor.

Hakim ve savcılar, olması gerektiği gibi KOM ve BTK’dan gelen verileri ve bilirkişi raporlarını değerlendirip karar almak durumundalar. Kısmen eksik ve tutarsız operatör verileriyle, güncellenmeyen listelerle, bilirkişi olarak atanan konudan bihaber Adliye katiplerinin bilişim analizleriyle veya Emniyet’in belli anahtar kelimeler üzerinden ve sanık lehine olan durumların tespit edilemeyeceği raporları ile -vicdani kısmı geçiyorum- ne kadar adil ve doğru kararlar verilebilir?

Son aylarda bilirkişilerden BTK ve GSM verilerindeki baz istasyonlarının karşılaştırılması ve uyumlu olup olmadıklarının belirlenmesi isteniyor. Tam bir saçmalık. Zaten aynı kaynaktan çıkan iki farklı formattaki listeler doğal olarak birbiriyle eşleşiyor. Bilirkişiler de kopyala yapıştır raporlarla “veriler uyuşmaktadır” tespitlerini mahkemelere sunuyor ve ne yazık ki bu raporlara istinaden şüpheliler ByLock kullanıcısı oldukları gerekçesi ile yargılanıyor. Bu adına bilirkişi denen insanların raporlarını gördükçe inanın oturup ağlayasım geliyor!

Durum böyle olunca, örgütle ilişkilendirilme riski ile karşı karşıya kalan hakim ve savcılarda ister istemez “benden çıksın da” havası oluştuğu, hem ByLock hem ankesör içerikli yargılamarda Yargıtay’ın belirlediği kriterlerin uygulanmadığı, içtihatlara ve evrensel hukuk ilkelerine uyulmadığı ve davaların en az 6 yıl 3 ay hapis cezası kararı ile bir üst mahkemeye taşındığı gözlemleniyor.

Verilen ve verilemeyen bu ve benzeri kararlar; maddi gerçeklerin ortaya çıkarılamaması bir yana, “dürüst yargılanma ve savunma hakkı”, “şüpheden sanık yararlanır” veya “iddia edenin ispat külfeti” gibi evrensel hukuk ilkeleri ile çeliştiği ve ayrıca önümüzdeki dönemde AİHM nezdinde Türkiye’yi çok zor durumda bırakacağı öngörülemiyor.

İstinaf mahkemelerinde de durum farklı değil.. Adalet sistemini hızlandırmak için kurulmuş İstinaf Mahkemelerindeki dosyalardaki ceza kararları çok yüksek oranda onaylanıp, yıllar sonra nihai hedefine, yani Yargıtay 16. Ceza Dairesi’ne ulaşabiliyor.

YARGITAY’DA YILLAR SÜRECEK

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin Eylül 2017’de aldığı kararla ByLock, FETÖ üyeliği için tek başına delil olarak sayılmıştı. Aralık 2017’de Morbeyin kumpası ile birlikte listede masumların olduğu ve sadece iletişim kayıtlarına güvenilemeyeceği ortaya çıktıktan sonra Yargıtay verdiği tüm kararlarda ByLock User-ID, şifre ve grup elemanlarını içerir ByLock tespit değerlendirme tutanağı aramış, yalnızca iletişim kayıtları (CGNAT) ile verilen tüm ceza kararlarını bozmuştu. Ta ki Aralık 2020’de yayımlanan son karara kadar. Daire bu kararında, ByLock üyesi olduğu halde içeriğinde örgütsel yazışma bulunmadığı gerekçesi ile bir sanığa verilen ceza kararını da bozdu. Son karar ile, kullanıcı olduğunu ikrar eden ve içeriğinde duygusal yazışmalar olan sanık için verilen ceza kararı bozulurken, önceki kararlarda sadece kullanıcı ID’si tespit edilip içeriği boş ve ByLock kullanıcısı olmadığı yönünde ifade veren sanıklar için var olmayan içerikler örgütsel bağ sayılıp cezalar verilmişti. Sonuç olarak Daire, birbirleri ile çelişen tüm kararların üzerine, hukukçuların ilk günden dile getirdiği ve emsal AİHM kararları ile uyumlu görünen son kararını ancak 3 yıldan sonra verebilmiş oldu.

Diğer darbe, terör, ankesör vb dosyalara da bakan 16. Ceza Dairesi’nin iş yükünün çok fazla olduğunu bize resmi rakamlar söylüyor. 2019 yılı faaliyet raporuna göre, Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nde bir önceki yıldan 3,515 dosya devretmiş, yıl içinde 8,469 dosya karara bağlanmış ve 2020 yılına 7,260 dosya devretmiş. Daire, 2017’de 5,923, 2018’de 5,602 dosyayı karara bağlayabilmişti. UYAP, SEGBİS, elektronik imza gibi kolaylıklara rağmen davalar uzadıkça uzuyor. Bir davanın yargıtay aşamasına gelmesi en az 3 yıl ve 16. Daire’de halen 12 yıldır bekleyen dosyalar bulunuyor.

Özellikle FETÖ ilişkili davalara tek tek bakılsın ve nihai kararı Yargıtay 16. CD versin mantığı ile ilerleniyor fakat bu kapasite ile Yargıtay’ın, elindeki dosyaları incelemesi ve daha önlerine gelecek onbinlerce ByLock dosyasını makul bir süre içerisinde karara bağlaması mümkün görünmüyor. Bu yanlış uygulamalar ve kurumlar arası sistemsizlik devam ederse, en az 8 yıl daha ByLock haberleri okuyacağız gibi görünüyor.

ÇÖZÜLEMEYEN SORUNLAR

ByLock kaynaklı sorunlar saymakla bitmiyor. Örneğin, aynı durumdaki iki şüpheliden biri henüz kovuşturma aşamasında takipsizlik alabiliyorken, diğeri hakkında iddianame düzenlenip yıllar sürecek yargılamalara sürüklenebiliyor. ByLock’u iki gün kullanıp bırakan -veya diğer günlerde kendini gizlemeye başarabilen- FETÖ ilişkili bir kullanıcı soruşturma dahi geçirmezken, uygulamayı hiç kullanmamış ve adını dahi bilmeyen bir diğeri terör örgütü üyeliği suçlaması ile karşı karşıya kalabiliyor, işinden aşından olabiliyor, vatan haini muamelesi görebiliyor.

Beraat edenler görevlerine iade edilemiyor, hemen herkesin telefonunda çıkabilecek uygulama kalıntıları kesin ByLock kullanımı olarak kabul ediliyor, tespiti çok kolay yapılabilmesine rağmen kablosuz modem şifresini ByLock kullanıcıları ile paylaşan şüpheliler yıllardır yargılanıyor, Yargıtay kriterleri ve içtihatları alt mahkemelerce görmezden geliniyor, duruşmalar gereksiz yere tekrar tekrar erteleniyor, sorunlar saymakla bitmiyor, maddi gerçek ortaya çıkmıyor, adalet geç de olsa tecelli etmiyor.

Geçen yılların ardından; başından beri sistematik yapılmayan yargılamalar, kurumlar arası kopukluk, verilerin doğru analiz edilememesi, birbiriyle çelişen kararlar, iş yükü, kapasite ve yetkinlik yetersizlikleri derken basit bir cep telefonu uygulamasını kimlerin ve nasıl kullanıldığı halen ve bir türlü tespit edilememiş ve yargılanan onbinlerce kişiyi ilgilendiren bir meselede yargıdan kesin ve net bir karar çıkmamış durumda.

BİR DOKTORUN BAŞINA GELENLER

Kadın doktorumuz, Ankara Tıp Fakültesi mezunu, uzmanlığını Cerrahpaşa’da yaparak Fizik ve Rehabilitasyon alanında devlet hastanelerinde yıllarca görev yapmış.

Ağustos 2014 sonlarında doktorun babası vefat ediyor. Evine taziyeye gelenler arasında namaz kılmak isteyenler olunca kıble yönünü bilmeyen doktor, 9 Eylül 2014 tarihinde telefonuna “Kıble Pusulası” adlı uygulamayı indirip kuruyor. FETÖ kumpası uygulamayı kullanan doktor farkında olmadan ve kendi iradesi dışında ByLock sunucusuna yönlendiriliyor. Darbe girişimi sonrasında ise ByLock kullanıcısı olduğu gerekçesi ile bir KHK ile doktorluk görevinden ihraç ediliyor. Soruşturma savcısının kendisi dahi doktorun örgütle bir ilişkisi olamayacağına inanmış ki 40 şüpheli arasından doktorun dosyasını ayırıyor ve herhangi bir tutuklama/gözaltı işlemi gerçekleştirmiyor.

Morbeyin kumpasını basından okuyan doktor, telefonuna kurduğu Kıble Pusulası uygulaması nedeniyle mağdur olduğunu tahmin ederek benimle iletişime geçti. BTK’nın eksik çalışması nedeniyle Morbeyin listesinde yer alamayan doktorun telefonunda yaptığım inceleme sonucunda ByLock iddiasının asılsız olduğunu, ByLock kayıtlarının Kıble Pusulası isimli uygulaması nedeniyle oluştuğunu, ByLock sunucusu ile iletişim görünen tarih ve saatlerin tamamında Kıble Pusulası uygulamasının çalıştırıldığını kesin ve net olarak tespit edip raporladım. Düzenlediğim rapor İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndaki soruşturma dosyasına sunuldu.

Ekim 2020’de bir Başsavcı vekilinden telefon geldi, raporumu görmüş, hem hatırımı sormak hem Sanık doktor hakkında bilgi almak için aramıştı, ben de olayı olduğu gibi anlattım. Takipsizlik kararı beklerken o hafta başsavcı vekilinin tayini çıktı, yerine gelen yeni savcı ise tüm maddi gerçeklere ve raporlara rağmen apar topar İddianame düzenleyerek, yaşam tarzı FETÖ gibi din istismarcısı bir örgütle asla ilgisi olamayacak doktoru FETÖ üyesi olmak iddiası ile mahkemeye sevk etti, ilk duruşma Haziran’da.

Üç yıldan fazla süredir mesleğini icra edemeyen, işinden, aşından, onurundan edilen doktorun önünde bu defa yıllar sürecek yargılama aşaması konuldu. Yıllardır depresyondan çıkamayan doktorumuz günlerini, bir dönem FETÖ ile aynı maklubeye kaşık atanların televizyon kanallarında ahkam kesmelerini izleyerek geçiriyor. Hikayesini anlattığım doktor sadece bir örnekti, hatta tutuklama yaşamadığı için şanslı bir örnekti, benzer durumdaki yüzlerce sanık ise artık adaletten umutlarını kesmiş durumda.

BYLOCK vs ENCROCHAT

Yakın zamanda Avrupa çapında ByLock’a çok benzer bir olay yaşandı. 60 bin kullanıcısı bulunan bu uygulamanın adı Encrochat idi, modifiye edilmiş çok güvenli bir Andorid telefon üzerinde çalışıyordu. Uyuşturucu kaçakçılarının Encrochat kullandığı anlaşılınca Fransız polisi gerekli hukuki izinleri alarak, tıpkı MİT’in ByLock sunucusuna yaptığı gibi Encrochat sunucularından birini ele geçirdi. Sunucu üzerinde uygulama mesajları bulunmuyor ve kullanıcılar tespit edilemiyordu. Bunun üzerine Fransız ve İngiliz uzmanlar Encrochat uygulaması için yeni bir güncelleme geliştirerek sunucudan yayınladı. Bu güncelleme sayesinde tüm kullancılar tespit edildi ve mesaj içeriklerine ulaşıldı.

Bu süreçte Fransız ve İngiliz kolluk kuvvetleri bizim ByLock’ta yaptığımız hataları yapmadı. 60bin kişinin tamamına yakınının Encrochat’i çeşitli suçları organize için kullanıldığı bilinse de ancak mesaj içeriklerinde suç konusu yazışmalar içerenlere operasyonlar düzenlendi. Örneğin uygulamanın İngiltere’deki 10bin kullanıcısından yalnızca suç içerikli yazışmaları bulunan 1000 kadarı tutuklandı. Uyuşturucu ticaretin bir ayağı da Türkiye’de idi, Encrochat operasyonu ve yapılan işbirliği sayesinde Türkiye’de cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonları gerçekleştirildi. Örneğin, Erzurum’da Türkiye’de tek seferde ele geçirilen en yüksek miktar olan 100 milyon TL değerindeki 1 ton 535 kilogram eroin Encrochat operasyonunun sonuçlarındandır.

Encrochat operasyonu, benzer soruşturmaların nasıl yapılması gerektiğine dair çok başarılı bir örnektir. Ders olarak anlatılması gerekir. ByLock operasyonu ise zincirleme yapılan hatalar silsilesi tam bir keşmekeşe dönüşmüştür. Bu keşmekeşten en çok zarar gören örgütle ilişkisi olamayacak masumlar, en çok nemalanan da FETÖ’nün ta kendisidir.

BUNDAN SONRA NE OLACAK?

Şimdi ben size, ByLock meselesini en başında beri her açıdan takip eden birisi olarak hem kendi hem söz konusu mağdurların düşüncelerini yazayım, umarım yanılıyorumdur ama…

  1. ByLock’taki sorunlar en üst makamlarca bilinmesine rağmen -ki bizler kendileriyle görüşüp sorunları anlattık ve kendileri tarafından haklı bulunduk- kimse elini taşın altına sokmuyor ve insiyatif almıyor, sorunların çözülmesi için tek bir adım atılmıyor.
  2. KHK ile işinden edilmiş kadroların yerine çoktan başka kadrolar atanmış durumda, devlette ne işlerine geri dönmek isteyenlere ödenecek tazminatın bütçesi var ne de bu kişileri istihdam edecek kapasitesi.
  3. KOM Şube’de yürütülen ByLock çalışmasının gerekirse şubenin kapasitesi artırılarak bir an önce tamamlanması ve listelerin son defa güncellenmesi gerekiyor. Mağdurlar bu işin bilerek uzatıldığını düşünüyorlar.
  4. Benim tahminlerime göre ByLock’da kullanıcı kimliği tespit edilen 25 bin ve sadece iletişim kayıtları nedeniyle yargılanmakta olan 60bin civarında sanık bulunuyor. Ayrıca akıbeti bilinmeyen ve adli işlem görmemiş 14bin kadar şüpheli var. Tüm bu gruplar için hem Yargıtay’ın hem Danıştay’ın hem de AYM’nin kesin ve net içtihatlar belirleyerek bir karar alması ve bu kararları alt mahkemelerde uygulatması gerekiyor. ByLock iletişimine mi yoksa içeriklerine mi bakılacak, kimler ByLock kullanıcısı sayılacak, beraat edenlere ne olacak, hangi cezalar verilecek, AİHM’ye ne şekilde savunma yapılacak? Tüm bunların akıbeti söz konusu kurumların elinde. Aksi halde yarınımız bugünden iyi olmayacak gibi görünüyor.

Yukarıda saydığım önerilerin en kısa sürede yapılması; hem mağduriyetlerin giderilerek FETÖ’ye koz verilmemesi, hem yargıdaki iş yükünün azaltılması hem de ileride AİHM karşısında hakkıyla savunma yapabilmemiz için olmazsa olmazlardır.

Basına yansıyan açıklamalardan anladığım, gerek Sn. İçişleri Bakanı gerek Sn. Adalet Bakanı’nın özellikle ByLock konusunda yanlış bilgilendirildiğidir. Kendilerine danışmanları tarafından ne aktarılıyor bilemiyorum ama tüm ByLock meselesinin durumu -ki istenirse tüm yazdıklarımı delilleri ile ortaya koyabilirim- yukarıda yazdığım gibidir.

Türkiye Cumhuriyeti devleti, ByLock ve FETÖ meselelerinde haklı iken haksız duruma düşmemelidir. ByLock sorunu yıllardır çözülememiştir. Artık FETÖ’nün ekmeğine yağ sürülmemeli, örgütlüler ile örgütle ilişkisi olmayanlar bir an önce ayırt edilip gerekli işlemler yapılmalı, her kim olursa, kimin neyi olursa olsun, kanunlar ve adalet tüm vatandaşlara eşit olarak uygulanmalıdır..